Geçmişten Gelen Bakiye: Ego’nun Savunma Düzenekleri (1)
14 Aralık 2018
Geçmişten Gelen Bakiye: Ego’nun Savunma Düzenekleri (2)
3 Ocak 2019

 

Psikolog Şahin VURAL

Uzun süredir twitterda bu videoya denk geliyorum; gördüğümüz gibi, 1 dk 38 saniyeden oluşuyor. Az önce 6 sefer üst üstte izledim. Video elbette çok tatlı. Ama gelin şimdi hepimizin aslında çok iyi bildiği bir hikayeyi, bambaşka bir perspektiften bambaşka bir açıdan okumaya çalışalım… Normalde bir durumu açıklamak adına cümleye “bebekler” şeklinde başlandığında, şu anda yetişkin olduğumuz için bu sıfatı çok azımız üstüne alacaktır. O halde değiştireyim ifadeyi; “hepimiz” doğumdan itibaren primer 7 emosyonla (duyguyla) dünyaya geliriz. Bunlardan 5 tanesi sempatik (öfke, korku, utanç, üzüntü, tiksinme) sisteme; 2 tanesi de parasempatik (hayranlık ve coşku) sisteme ait emosyonlardır. Söz konusu bu iki sistem dolayımındaki emosyonlar, asla bir başkasının bize öğretmediği, doğuştan genetiğimizle birlikte gelen materyallerdir. Bir de “sekonder emosyonlar” dediğimiz emosyonlar var ki, onlar da daha önceki yaşantılarımızla birlikte duyumsadıklarımızdır. Yani doğumdan sonra bir şekilde, çeşitli olaylar karşısında hissettiğimiz, öğrendiğimiz veya yaşantıladığımız olaylarla ilişkilendirdiklerimiz sonucu oluşur. 0-2 yaşları arasında her duygumuz, belli eşikler (limitler) içerisinde kalması gerekir. Bir emosyonun (duygunun)  limiti aşılınca, başka bir emosyona dönme riski  her zaman vardır. Mesela söz konusu bu videoda görülen “coşku”, daha sonra “korkuya” dönüşüyor… Bizler, bir bebeğe duygu regülasyonunu (ki bu sağlıklı bir birey olmak için çok önemlidir)  tam öğretebilmek için, bebeği coşturduğumuzda, bu coşkunun dozu belli bir eşiğe geldiğinde, bunu bir yerde durdurup, akabinde kırmalıyız. Coşturup coşturup kırmalıyız. Bu sınır, o an yaşanılan coşkuya göre kişiden kişiye farklılık gösterir. Zaten emosyonel regülasyon sistemini bakımvereninden öğrenen bir kişi, empatik bir anlayışla karşı tarafın ne seviyede coşku yaşadığını veya korku yaşadığını da hissedebilir ve bunu gerektiğinde frenleyebilir. Videoya dönersek, ben de sizler gibi izlerken keyif aldım. Bebek de ilk başta keyifliydi. Çünkü coşkusunu arttıran neşeli bir adam (kişi babası bile olsa kural değişmeyecektir) vardı. Bebeğin, ilk 5. saniyede müziğe eşlik ederek ellerini çırptığını ve alkışlamaya benzer hareketler sergilediğini görüyoruz. Biz buna psikolojide “coşkunun giderek ve yavaş yavaş şiddetlenmesi”ni ifade eden kreşendo sistemi deriz. Bunu, tıpkı müzikte senfoninin sonuna doğru orkestranın yavaş yavaş coşması ve sesin yükselmesine benzetebiliriz. 5 ile 12. saniyeler arasında çocuk kreşendo oluyor. Bu yoğun coşku, 12. saniyeden 55. saniyeye kadar devam ediyor. Nitekim bu coşkuya, gitar çalanın da coşkusu eşlik ediyor. Videodaki yetişkin ile bebeğin duygu regülasyon kapasiteleri elbette birbirinden farklıdır. Bu manada coşkuya da korkuya da dayanma toleransarı birbirinden farklı olacaktır. Bebeğin, yoğun coşku duygusuna dayanamayarak 55. saniyede motor aktivitesinin yavaşladığını görebiliyoruz. Bu duraksama, bebeğin artık kaldıramayacağı kadar yoğun coşkunun, korkuya dönüştüğünün ilk işaretidir.

Aslında gitar çalan kişinin, burada çocuğu yavaş yavaş kırması ve ardından tekrar coşturması gerekirdi. Söz konusu yetişkin bunu yapmadığı için, bebek “coşkunun giderek azalması”nı ifade eden dekreşendo sistemine geçiyor. Bu durum, yoğun coşku karşısında otomatik aktivasyon sağlayan bir sistemdir. Bebek, dekreşendo sistemine geçince, beden postüründen eskisi gibi içindeki coşkuyu ifade edemediğini görmek mümkün. Nitekim 1. dakika 4. saniyede, ilk defa bakışını kaçırarak önce sola, ardından sağa bakarak bir adım kadar geriye kaçıp, sırt üstü uzanıyor. Peki neden? Madem eğlenceli bir şey varsa çocuğun bunun keyfini çıkarması gerekmez miydi? Pek de öyle değil…

Çünkü kendisine yüklenen coşku, çok fazla ağırdı ve bunu tolere edecek bir olgunlaşma kapasitesine henüz ulaşmadığı için  bu acıdan kurtulması gerekiyordu. Uzanmak, bu manada inanılmaz rahatlık veren bir davranıştı. Bebek 1. dakika 13. saniyeye kadar her ne kadar gitar çalanla senkronizasyonu bazen kesilse de, bu frekansları yine de yakalıyordu. Ama 1. dakika 13. saniyeden sonra, eline başka bir oyuncak alıp senkronizasyonu büsbütün kesiyor. Dikkat etmişseniz, videonun ilk saniyelerinde gitar çalan kişi coştukça buna eşlik eden bir bebek vardı. Sadece beden posturuyla değil; jest ve mimikleriyle de. Fakat coşku arttıkça tehlike de buna binaen artıyordu. Nitekim 1. dakika 20. saniyede çocuk geriye doğru kaçma reaksiyonu gösterdi. İlk başlarda fiziksel yakınlık “temas” şeklinde olacak kadar yakın iken artık fiziksel mesafenin 3 adım geride duracak kadar genişlediğini görebiliyoruz. Bu, bir şekilde kendisini daha çok rahatlatması adına yapılan bir kaçıştı. Ama sadece kaçış yetmezdi. 1. dakika 25. saniyede “yeterrr” anlamında, ilk defa verbal bir çıktı verdiğini görüyoruz. Bu verbal çıktıyı (sesi), ampitütü düşük bir seviyede söylerken, 1. dakika 27. saniyede ampitütü yüksek bir sese dönüşüyor. Yani coşku artınca bunu frenleyebilmek adına sesteki frekans ve şiddet de artıyordu. Bebek, bununla beraber, “yeterrrrrr!” anlamında ikinci verbal çıktıyı çıkardığını görüyoruz. Bu, yetişkinle düetleşmek manasında karşılık değil; bir dağılma fenomenidir.

Yetişkinle önce fiziksel temasları bulunan, ardından 1 adım geriye doğru kaçan, bir müddet sonra 3 adım daha geri kaçan bebeğin; eğer videonun tamamını izlemişseniz son saniyede bir adım daha geriye doğru kaçtığını görürsünüz. Artık mesafe, neredeyse 1 metredir. Video da tam burada kesiliyor. Kendime, “Acaba coşku devam etmiş olsaydı, çocukta ne gibi fenomenler ortaya çıkacaktı?” şeklinde soru sordum. Size de sorum şu: “Yoğun bir coşku ve mutluluğa en fazla ne kadar dayanabilirsiniz?”

Eğer bugün, sizi öven veya sizi mutlu eden bir insan karşısında betiniz pancara dönüşüyorsa, övgü arttıkça buna paralel bir şekilde gülmeniz artıyorsa bebeklik döneminde tamamlanmamış bir hikayenizin olduğunu düşünüyoruz. Bu övgü karşısında gülme reaksiyonlarınız, kontrolsüz bir kahkahaya da dönüşebilir. Bu reaksiyonun, duygu regülasyon sisteminin size yeterince öğretilmediğini anlatır. Yukarda sempatik sisteme ait öfke, korku, utanç, üzüntü, tiksinme duygularından bahsetmiştim. Mesela herhangi bir olay karşısında işlevsel olmayacak kadar yoğun bir öfke hissederseniz, bundan rahatsızlık duyarsınız değil mi? Hatta bu muhatabınızı da rahatsız edebilir. Bu duyguları, belli limitler içinde eksprese etmemiz önemlidir. Bunun da hikayesi 0-2 yaşlarında başlar. Bir bebeğin hikayesi bu manada tamamlanırsa ileride hiçbir coşkudan korkmayacaktır. Bugun sevgiliniz veya eşiniz, sizi çok mutlu ettiğinde, bulutların üstünde gezdirdiğinde bunun böyle olmadığını ve ilelebet sürmeyeceğini bilebilmeniz, küçükken coşturulduğunuzda akabinde optimal kırılmalarla kırılmanızdan geçer. Eğer böyle olmamışsa bugün yoğun coşkuya dayanamazsınız.

 

Paylaşmak önemsemektir!

Hasan DEMİR
Hasan DEMİR
Uzm. Kln. Psk. Hasan DEMİR İstanbul Üniversitesi Psikolojik Danışmanlık bölümünü bitirdi. Master eğitimini İstanbul Ticaret Üniversitesi Uygulamalı psikoloji alanında çocuklarda öfke çalışmasıyla 2010 yılında tamamlamıştır. 2016 Yılında Yakındoğu Üniversitesinde Klinik Psikoloji alanında “Ergenlerin duygusal zekâları ve öfke düzeyleri arasındaki ilişkinin incelenmesi” çalışmasıyla klinik psikolog unvanını almıştır. Eğitim kurumlarında uzman danışmanlık, psikoloji yayınlarında danışmanlık, özel eğitim kurumlarında danışman olarak çalışmalar yapmıştır. Bireysel Psikoterapi, Yetişkin, Çocuk ve Ergen Terapisi, Aile ve Çift Terapisi, Farklı gelişen çocuklar ve Travma alanlarında birçok eğitim alan Hasan Demir, Psikoterapi çalışmalarına İstanbul’da devam etmekte olup Avusturya’da Sigmund Freud üniversitesinde Doktora programına devam etmektedir.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.