Haftalık Psikoloji Notları 1
1 Ağustos 2018
Haftalık Psikoloji Notları 2
9 Ağustos 2018

Bulumia Nevroza & Anoreksiya Nevroza

Bazen hiç bitmesini istemediğiniz dersler olur. Benim için “Psikopatoloji” dersi bunlardan biriydi. Çok verimli bir ders. Bu derste insan doğasına dair bilgiler en geniş şekilde veriliyordu. Bir impulsun düşünceye, düşüncenin duyguya, duygunun eyleme nasıl dönüşebileceğinin hikayesi aslında. Biraz da acı elbette. Her bir psikopatoloji anlatıldığında gözümde acı çeken bir insan canlanıyordu. Aileleri, kendileri, çocukları, gelecekleri, sıkıntıları, mahcubiyetleri, üzüntüleri ve öfkeleri… Onların acılarına ben de ortak oluyordum zaman zaman, hissedebiliyordum acılarını. Psikopatolojik rahatsızlıklardan bazılarının patojenik (hastalık yapıc) faktörü belliyken bazıları için sebep “şudur” demek zor. Mesela; böbrekler çalışıyor, kalp kanı pompalıyor, mide besinleri sindiriyor, akciğer ve karaciğer kendilerine verilen gündelik rutin işlerini aksatmadan yapıyor. Peki nedir kişilere, suisid (intihar) düşünceleri bile düşündürten şey? Bu o kadar uzun bir hikaye ki… Bu derste ilgimi çok çeken birkaç hastalıktan ikisi: Anoreksiya Nevroza ve Bulumia Nevroza. Bu iki yeme bozukluğu, ICD-10’da “Fizyolojik Bozukluk ve Fiziksel Etkenlerle Bağlantılı Davranışsal Sendromlar” başlığı altında yerini alırken, DSM-5 dizgesinde ise ayrı bir tanı grubu olarak “Beslenme ve Yeme Bozuklukları” başlığı altında yer almıştır. Çok ilginç bir yapıları vardır ikisinin: Biri yemeği reddeden, öteki yemekle doymayan. İkisinin de ortak noktası yemek ama söz konusu olan şey kesinlikle yemek değildir. Biri zayıf, öteki şişman. Biri kalın, öteki ince ama bir başka ortak noktaları da var: acı. Etiyolojileri de aynı: bilinememezlilik.
Kabaca, Anoreksiya Nevroza hastalarının kısıtlayıcı tipi daha çok C kümesi kişilik bozuklukları özellikleri gösterirken, Bulumiya Nevroza hastalarının kısıtlayıcı tipi, B kümesi kişilik bozuklukları özellikleri gösterir. Örneğin, Borderline, Narsistik, Histriyonik, Antisosyal gibi. Bu iki yeme bozukluğu daha çok ergenlik döneminde ortaya çıkmakla beraber 12,13 yaşlarında ilk belirtileri ortaya çıkmaya başlar. İkisinin de daha çok kadınlarda ortaya çıkması şaşırtıcıdır. Tabi ergenlik döneminde ortaya çıkmasının sebebi de dinamiktir. Şöyle ki; ergenlik döneminde kadınlar daha kadınsı bir görünüme sahip olmaya başlarlar. Örneğin memeleri büyümeye başlar, kalçaları genişler, yağ kütlesi artar vesaire… Anorektikler, aşırı zayıf (örn. 60 kilo olması beklenirken 36 kilo olması) olmalarına rağmen yine de yemek yemeyi reddederler, hatta zayıf olmanın ötesinde kendilerini şişman görmektedirler. O denli bozulmuş bir beden algıları vardır ki sırf şişmanlamamak için ishal yapıcı ilaçlar kullanarak düşük kilolarını korurlar. Bunda başarılı da olurlar. Tabi ruhsal rahatsızlıklarda en ölümcül hastalık Anoreksiya Nevroza’dır. Hatta bu olguya komorbit (eşlik eden) oluşturan bir başka ruhsal rahatsızlık (örn. duygudurum bozukluğu, madde kullanım bozukluğu) varsa ki genellikle oluyor, hastalığın prognozu (hastalığın gidişatı) iyi bir seyir göstermemektedir.. Bazı psikodinamik görüşlere göre Anoreksiya Nevroza’nın ergenlik döneminde ortaya çıkmasına sebep olan şey, o kadınsı (ergenlik döneminde kadınlarda görülen fiziksel ve duygusal değişimleri hatırlayın) görünüşü kabul edememeleridir; yani kadın olma rolünü reddetmeleridir. Cinsiyet rolünü reddederek, o kadınsı görünüşten kurtulmak için çaba sarf edip yemek yemeyi reddederler, böylece yağ kütlelerini kaybederek o görünüşten kurtulmuş olurlar. Aşırı zayıflıklarına rağmen genellikle bol kesim kıyafetler giyerler ki o kadınsı görünüşlerini de bir bakıma gizlesinler.
               Vamık Volkan, Anoreksiya Nevroza’nın psikodinamik gelişimi için şunu söyler: “Yemek yeme davranışı, en ilkel cinsel eylemdir.” Bizler aslında tokluk ihtiyacımızı ortadan kaldırmanın yanında, bir de libidinal hazzı hissetmek için yemek yeriz ve libidinal hazzı hissetmek için hayatımızda yaptığımız ilk eylem, annemizin memesini emmemizdir; yani vücudumuzun içerisine besin maddesini almamızdır. Özellikle erken dönem ilişkileri kötü olan kişilerde o primitif, olgunlaşmamış cinsel dürtüler veya cinsel eylemler, Anorektik hastaların ilk belirtilerinin gözlemlenmeye başladığı ergenlik döneminde tekrar ortaya çıkar. Tabi bu daha çok bireyin farkında olmadığı biliçdışı düzeydedir. Kişi, o primitif cinsel dürtüye karşı koymak hususunda başarısız olursa, o zaman yemek yeme davranışı karşısında fantastik olarak gebe kalacağına dair bir inanışa sahip olur. Zaten Anoreksiya Nevroza ve Bulumia Nevroza olgularının çocukluk çağı cinsel istismarlarının olduğu yaygındır ve kişi gebe kalmamak için, yani kadınlık rolünü ve imajını ortaya çıkarmamak için, o cinsel eyleme ket vurur; yani yemek yemeyi reddeder, dolayısıyla gebe olmayı reddeder. Tabi bu primer fantazmın kökeni Oral evre olabilir, zaten bu psikodinamik bir teoridir ve bunu klinik olarak incelemek de zordur.
Anorektiklerle ilgili Orhan Öztürk de “Ergenlik çağında göğüsleri, kalçaları normal olarak gelişen, cinsel istekleri bulunan genç bir kız olmaya ve böyle görünmeye; yani cinsel kimlik ve çekicilik kazanmaya karşı aşırı bir direnç gösterirler. Sanki bir deri bir kemik kalarak bütün cinsel çekicilikten ve cinsel isteklerden arınmış gibi olmaktadırlar.” der. Bunu, büyük ölçüde başarırlar da.
Bulumia Nevroza’ya gelince, Anorektiklerden bile daha fazla ilgimi çeken bir olgu bu. DSM-5, 5 kriter belirler Bulumia için:
1. Benzer koşullarda, benzer sürede, çoğu kişinin yiyebileceğinden açıkça daha çok yiyeceği, ayrı bir zaman biriminde yeme. Bu dönem sırasında yemek yemeyle ilgili denetiminin kalktığı duyumunun olması (örn. kişinin yemek yemeyi durduramadığı duygusu, ne veya ne denli yediğini denetleyemediği duygusu)
2. Kilo almaktan sakınmak için, kendi kendini kusturma, iç sürdüren (laksatif) ilaçları, idrar söktürücü (diüretik) ilaçları veya diğer ilaçları yanlış yere kullanma, neredeyse hiç yememe ya da aşırı spor yapma gibi yineleyen, uygunsuz ödünleyici davranışlarda bulunma.
3. Bu tıkınırcasına yeme davranışlarının ve uygunsuz ödünleyici davranışların her ikisi de, ortalama, üç ay içinde, en az haftada bir kez olmuştur.
4. Kendilik değerlendirmesi, vücut biçiminden ve ağırlığından yersiz bir biçimde etkilenir.
5. Bu bozukluk, yalnızca Anoreksiya Nevroza dönemleri sırasında ortaya çıkmamaktadır.
Çok ilginç değil mi? Normalde en az 3 kişinin yiyebileceği yemeği hızlı hızlı ve bir oturuşta bitirmeleri. Sizce bu açlıkla ilgili midir? Tabiki değil. Kişi acıktığı zaman elbette ihtiyacından fazlasını yiyebilir, hızlı bir metabolizmaya sahip ve gün içerisinde çok aktif olanlar da ihtiyacından biraz fazla yiyebilir, açıkçası ben de bu kategorideyim. Hatta bu yazıyı yazıyorken bile acıktım diyebilirim ama Bulumiklerin farklı bir hikaye. İlginç bir yeme bozukluğudur, şöyle ki; dışarıdan bakıldığında fark edilmezler. Anorektikleri fark ederiz çünkü ileri derecede zayıftırlar ama Bulumikler ideal kilodadır ya da ideal kilonun biraz üstündedir. Bulumikler, Anorektiklerin aksine yemek yemeyi fazlasıyla severler, hatta o kadar severler ki tıkınırcasına yeme atakları olur. Bir oturuşta olağan koşullarda birkaç kişinin yiyebileceği yemeği tek başına hızlıca bitirirler. Adeta boş bir konteyneri doldurmak ister gibi. Bu tıkınırcasına yemek yeme davranışı planlanmamıştır ve dürtüseldir; yani kişi o an, yemek yeme davranışı üzerindeki denetimini kaybetmiştir. Bulumia Nevroza olguları, tıkınırcasına yemek yeme ataklarından sonra ileri derecede rahatsızlık hisseder. Kesinlikle bu midelerinin genişlemesi ve bir ölçüde onları rahatsız etmesi veya fazla yediğinden ötürü kendilerini hantal hissetmelerinden ileri gelen bir durum değildir. Hatta hissettikleri, rahatsızlığın da ötesidir. İmpulsif (dürtüsel) yemek yeme davranışından sonra aşırı derecede suçluluktiksinmepişmanlık hissederler. Tıpkı Borderline kişilik örgütlenmesine sahip bireylerin dürtüsel eylemlerinden sonra (örn. kızarlar, öfkelenirler ve adeta birinden veya kendinden öç almak istercesine dışarıda rastgele tanıştığı biriyle cinsel ilişkiye girdikten sonra aşırı suçluluk, pişmanlık hissetmeleri gibi) aşırı suçluluk, iğrenme ve tiksinme hissederler. Bulumialar, bu suçluluk duygusuyla baş edebilmek için uygun bir yere geçerek parmaklarını boğazına kadar sokup provokatif kusarlar, nitekim parmaklarının üst kısmı dişleriyle temas sonucu nasırlaşır. Bu provokatif kusma davranışından sonra bir daha tıkınırcasına yerler. Bir daha, bir daha, bir daha, nitekim tekrar suçluluk, pişmanlık ve hüsran… Yemek miktarı, yine birkaç kişinin ancak yiyebileceği çokluktadır. Kişi, yeme nöbeti başlayınca bütün uğraşlarına, hüsranlarına, korkularına, üzüntülerine, pişmanlığına rağmen yeme davranışından kendini alıkoyamaz, tabi yemeği dışarıya atmaları ne kadar rahatlatıcı, bu tartışmalıdır. Bu ataklar esnasında, provokatif kusmalarla beraber kişinin metabolizmasında da bir takım değişiklikler olur elbette. Mide sıvımızın içerisinde sodyum, potasyum denilen bir denge vardır. Bazen midemizde aşırı yanmaların olması, esasında elektronikler arasındaki dengenin bozulmasıdır. İşte bu provokatif kusmalar, Bulumiklerde çok ciddi bir şekilde metabolik sorunlara sebep olur, hatta bu provokatif kusmalar çok sık olursa önemli kardiyak sorunlara da sebep olabilir.
Tıpkı Anoreksiya Nevroza gibi, Bulumiklerde de erken dönem cinsel istismar öyküsü vardır. Bulumiklerin erken dönem cinsel istismar sonrası hissettiği o suçluluk duygusunun yemek yeme davranışından sonra da olması, bu suçluluk duygusunun bilinçdışı bir şekilde bu yaşanmış istismar öyküsünden geldiğini söylersem eksik kalabilir. Yukarıda, yemek yeme davranışının bir libidinal haz için de olduğunu söylemiştim. Yemek yerken doymakla birlikte esasında haz da alırız. Düşünün mesela, çok sevdiğimiz kahveden (hele hele en sevdiğimiz bize yapıyorsa) aldığımız hazzı, kabak yerken almıyoruzdur herhalde ama kahve içme davranışı, impulsif olduğunda suçluluk hissettirir, nitekim de kişi kendini kusturur.
Bu olguların sağaltımında yapılması gereken kişinin yemek yeme düzenini değiştirmek değildir. Temelde yapılması gereken, yemek yemeyle ilişkili probleminin altında yatan dinamikleri anlamak ve kişinin kendi bedeniyle ilgili olumsuz beden algısı değiştirmektir. Özellikle aile dinamiklerine iyi odaklanmak gerekir. Yani bu hastanın geçmişinde ne gibi travmatik deneyimler olmuştur, kimlerle yaşamıştır, anne ve baba nasıl kişilerdi, odada kimle uyuyordu, kaç kardeşlerdi, ailenin sosyo-kültürel ve sosyo-ekonomik özellikleri nelerdi gibi sorular, bize Bulimia Nevroza’nın etiyolojisi (kökeni, nedeni) hakkında bilgi verebilir. Belki bu risk faktörleri tek tek incelendiğinde durumu anlamak daha kolay hale gelebilir. Fakat ben çoğunlukla bunun erken dönemde yaşanmış bir travmatik olayla ilişkili olduğunu düşünüyorum. Sevgi eksikliği de olabilir bu. Ah sevgisizlik! Psikolojiye göre çoğu hastalığın sebebi bu zaten. İçimizde derin çukurlar açan, derin boşluklar oluşturan şeydir sevgisizlik.. Bulumiklerin, törensel bir şekilde yemek yemesi, belki de bu içlerindeki boşlukları doldurmak istemeleri içindir. Hangi besin maddesi içimizde oluşmuş kara delikleri doldurabilir ki? Sevgisizliği, hissedilmemeyi yemekle doldurabilir miyiz, en sevdiğimiz yemek bile olsa? Bir duyguyu başka bir duyguyla doyurmak mümkün mü? Asla. Çocukken reddedilmek, sevgi görmemek, hissedilmemek bunların her biri gelişimin en tehlikeli dönemi olan ergenlikte birer semptom olarak farklı suretlerde ortaya çıkacaktır. Yemeyi reddetmek gibi veya impulsif yemek yeme gibi. Yani Anoreksiya ve Bulumia Nevroza gibi.

Başka bir yazıda görüşmek üzere, sevgiler..!
Şahin VURAL

Paylaşmak önemsemektir!

Hasan DEMİR
Hasan DEMİR
Uzm. Kln. Psk. Hasan DEMİR İstanbul Üniversitesi Psikolojik Danışmanlık bölümünü bitirdi. Master eğitimini İstanbul Ticaret Üniversitesi Uygulamalı psikoloji alanında çocuklarda öfke çalışmasıyla 2010 yılında tamamlamıştır. 2016 Yılında Yakındoğu Üniversitesinde Klinik Psikoloji alanında “Ergenlerin duygusal zekâları ve öfke düzeyleri arasındaki ilişkinin incelenmesi” çalışmasıyla klinik psikolog unvanını almıştır. Eğitim kurumlarında uzman danışmanlık, psikoloji yayınlarında danışmanlık, özel eğitim kurumlarında danışman olarak çalışmalar yapmıştır. Bireysel Psikoterapi, Yetişkin, Çocuk ve Ergen Terapisi, Aile ve Çift Terapisi, Farklı gelişen çocuklar ve Travma alanlarında birçok eğitim alan Hasan Demir, Psikoterapi çalışmalarına İstanbul’da devam etmekte olup Avusturya’da Sigmund Freud üniversitesinde Doktora programına devam etmektedir.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.